MARKSİZMİN BİLİMSEL SOSYALİZME ETKİSİ
I. MARKSİZM
Marksizm, bütünüyle (diyalektik materyalizm, tarihsel materyalizm, bilimsel sosyalizm olarak) ele alındığında, insan kafasının kendiliğinden bir ürünü değildir. Bir yandan, kapitalist toplumun nesnel çelişkileri tabanı üzerinde doğmuştur, onları yenileştirici bir tarzda çözer. Öte yandan, ayrılmaz bir şekilde, daha eski nesnel koşullar içinde biçimlenmiş fikirlerin hareketinden, toplumların gelişmesiyle ortaya çıkan sorunlara yanıt arayan hareketten ileri gelir.
Burada marksizmin üç teorik kaynağını ve bunların önemini kısaca belirtmek gerekir.
a) Alman felsefesi.
19. yüzyıl başlarının Alman felsefesi, marksizmin bir kaynağıdır.
Biliyoruz ki, 1789 Devriminin hayranı Hegel, Fransız Devriminin olaylar üzerinde yaptığı devrime benzer bir devrimi, fikirler planında yerine getirerek diyaletik anlayışla gerçekleştirmişti. Diyalektik ;düşünce tartışmak , karşıt fikirlerin savaşımını ifade eder . Diyalektik buradan geliyor. Alman burjuvazisinin 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başındaki eğilimleri, ideolojik olarak bu şekilde ifadesini buluyordu. Bölünmüş durumdaki Almanya, henüz feodal düzen altında bulunuyordu ve genç Alman burjuvazisi, Fransız burjuvazisinin, Rhen'in öte yanında büyük bir ustalıkla yaptığı şeyi kendisi için de yerine getirmenin düşünü görüyordu. Ama henüz çok zayıf olduğu için, bu tarihsel görevi yerine getirecek durumda değildi; işte Hegel'in köklü yetersizliğini, yani onun idealizmini açıklayan da budur. İdealizm, her zaman, nesnel bir güçsüzlüğün yansısıdır. Feodaliteyi yere çalmaya can atan ama buna yeteneği olmayan bir burjuvazinin teorik ifadesi olan Hegel'in felsefesi, Engels'in deyimiyle bir "büyük başarısızlık" oldu.Diyalektik gelişme, böylece, salt düşüncel (ideal) kalıyor. Üstelik, feodal Prusya devletinin safına geçerek, bu devletin, Fikrin (Idee) zorunlu tarihsel ifadesi olduğu sonucuna varıyor. Diyalektik, böylece varolanın ülküleştirilmesi batağına batıyor. Onun hareketi, ancak zihinlerde devrim yapabilen bir sınıfın güçsüzlüğüyle durdurulmuştur. Bununla birlikte, 1831'de ölen Hegel'in hemen arkasından gelen kuşağın burjuva filozoflarının, feodal ruhban zümresine karşı savaşımları, onları 18 yüzyıl tanrıtanımaz Fransız materyalizminde sınıf düşmanlarına karşı silahlar bulmaya götürecekti. Bu dönem, Ludwig Feuerbach'ta kişileşir Onun Hıristiyanlığın Özü (1841) adlı kitabı, "Materyalizmi tahtına" yeniden oturttu. O, her ikisi de liberal Alman burjuvazisinden gelme olan Marx (doğumu 1818) ve Engels (doğumu 1820) üzerinde kuvvetli bir etki yapmıştır. Ama Feuerbach'ın materyalizmi mekanist bir materyalizm olarak kalıyordu. Feuerbach, haklı olarak, insanda bir doğa ürünü görüyor. Ama insanını aynı zamanda, doğayı değiştiren bir üretici olduğunu ve toplumun kökeninin burada olduğunu görmüyor. Bilimsel bir tarih anlayışından yoksun olduğu için Feuerbach, onun yerini, ne olduğu belli olmayan bir sevgi diniyle, yani bir idealizme dönüşle dolduruyor. Alman burjuvazisinin güçsüzlüğünü ifade eden güçsüzlük, 1848'de, feodallere karşı kendi devrimini zaferle yürütemezdi.
İşte Marx'ın, diyalektik materyalizmin hazırlanışıyla, tamamen bilimsel olan ve aynı zamanda hem Hegel'in idealist diyalektiğini, hem de Feuerbach'ın mekanist materyalizmini aşan bir felsefe ortaya koyuyor.
b) İngiliz ekonomi politiği.
19. yüzyılın başlangıcında İngiltere, ekonomik bakımdan en ileri ülkeydi. 18. yüzyılın sonunda, İngiliz burjuvazisi, manüfaktürden fabrikaya, yani makinelerin kullanılmasına, geçen ilk burjuvazi olmuştu; böylece büyük sınai üretim, kapitalist toplumun teknik temeli doğuyordu.
Büyük İngiliz iktisatçıları Adam Smith ve David Ricardo, emek-değer teorisinin kurulmasında ilk adımları attılar. Ama, metaların değişiminin ötesinde, insanlar arasındaki nesnel ilişkileri yakalayamadılar. Onun için de, her metaın değerinin, o metaın üretimi için toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı ile belirlendiğini göremediler. Marx'ın büyük değeri, kesin olarak, değişim-değerinin gerçek niteliğini, toplumsal emeğin billurlaşması ile tanımlaması oldu. Böyle yapmakla, Marx, kuvvetli sınıf çıkarları buna karşı çıktığı için kapitalizmin tahlilini sonuna kadar götürmeye gücü yetmeyen İngiliz ekonomi politiğinin sınırlarını aşıyordu. İktisatçılar, kapitalizmin sonsuz olduğunu sanıyorlardı.
Marx, artı-değer'i buluşuyla, ekonomi politiğe kesin bir sıçrama yaptırdı. .
c) Fransız Sosyalizmi
Modern sosyalizmin tohumunu 18. yüzyıl Fransız filozoflarının materyalizminde aramak gerekir, bilimsel sosyalizm bu modern sosyalizmin açılıp gelişmesidir. Helvetiuslar, d'Holbachlar vb., hiç de sosyalist değillerdi. Ama onların -insanın doğal iyiliği, deneyimin, alışkanlığın, eğitimin büyük gücü, fizik ve toplumsal ortamın karakter ve töreler üzerindeki belirleyici etkisi vb. gibi- bellibaşlı tezleri, onların materyalizmini, "... zorunlu olarak komünizme ve sosyalizme bağlar... Eğer koşullar insanı biçimlendiriyorsa, bu koşulları insanca biçimlendirmek gerekir."
Markstan önceki üç büyük ütopyacı, Fransız Saint-Simon, Fourier ve İngiliz Owen'a 18. yüzyıl materyalizmini yürekten benimsemişlerdi. Ama Marx'tan önceki sosyalizm, henüz bilimsel değildi. Ütopik bir sosyalizmdi. Fransız sosyalizmi bunun büyük bir bölümünü oluşturur; ama aynı zamanda, bazı Alman düşünürlerini ve büyük İngiliz teorisyeni Owen'ı da kapsar.
II. ÜTOPİK SOSYALİZM
Ütopik sosyalizm, kapitalist toplum tarafından yaratılmış olan koşullar içinde doğmuştur. Burjuvazi, feodal düzene karşı, özgürlük ve kardeşlik adına savaşım vermişti. Oysa onun egemenliği Fransa'da ve 1ngiltere'de toplumdan bir orman yarattı. Kapitalizm çerçevesi içinde sanayinin gelişmesi, işçilerin sömürülmesi koşuluna dayandığı için, zenginlikleri elinde bulunduran burjuvaziye bolluk ve iktidar sağlayan yeni feodallikler, para feodallikleri oluşurken, toplumun öteki kutbunda emekçi sınıfların yoksulluğunun korkunç oranlarda arttığı görüldü.
Ütopik sosyalistlerin hareket noktası, bu durumu, sanayinin gelişmesini sağladığı için burjuva iktisatçıların "doğal" olarak gösterdikleri bu durumu, mertçe, korkusuzca ortaya koymak oldu. Ütopyacılar, düzeni kıyasıya eleştirdiler. Fourier'nin deyişine göre, bu düzende "yoksulluk, aşırı bolluğun kendisinden doğmuştu".
Saint-Simon (1760-1825), kapitalizmin bağrında, üretimin anarşik bir biçimde sanayiciler arasındaki acımasız bir savaşım içinde geliştiğini, yığınlar için en büyük acıları bunun doğurduğunu belirtiyor. Sanayinin gelişmesinin insanlara mutluluk getireceğine inanmış olan Saint-Simon, usa uygun bir üretim örgütünün, doğayı ortaklaşa işletmek için birleşmiş insanların elinde sağlayacağı yararları anlatıyor. Böylece insanın insan tarafından sömürüsü ortadan kaldırılacak; "insanları yönetmekten, şeylerin yönetimine" geçilecektir.
Charles Fourier (1772-1837), kapitalizmin bunalımlarını inceliyor; rekabetin yıkıcı etkilerini suçluyor. Özellikle spekülasyon ve ticaretin kötülüklerini ortaya koyuyor. Erkeklerle kadınların eşitliğinden yana olan Fourier, kadınların burjuvazi tarafından sömürülmelerine karşı keskin bir eleştiri yürütüyor. Devleti, egemen sınıfın çıkarlarının savunucusu olarak nitelendiriyor, ve daha önce savaşım vermiş olduğu hıristiyan dinine dönen burjuvazinin, artık kendi işine gelen tevekkül gibi "ahlaki" fikirleri nasıl yaydığını gösteriyor. Bu kötülüklere karşı çare olarak Ortaklaşma'yı ileri sürüyor. Mülk sahipleri, servetlerini, emeklerini, yeteneklerini birleştirerek, küçük üretim toplulukları halinde örgütleneceklerdir, falansterler yetkinleşme, ilerleme yetisi sonsuz olan insanlığa uyumlu bir açılıp gelişme olanağı sağlayacaktır. Ücret sistemi ortadan kaldırılacak; eğitim politeknik olacak; çekici nitelik taşıyan çalışmadaki şevkli yarışma, kamunun yararına yönelecek; gezegenin zenginliklerini değerlendirecek olan büyük şantiyeler kurulacak.
18. yüzyıl materyalistlerinin öğretilisi olarak insanın özelliklerinin (erdem ya da kusurlarının) ortam koşullarının bir ürünü olduğuna derin bir şekilde inanan genç fabrikatör Robert Owen (1771-1858), İngiltere'de yapılan sanayi devriminin herkesin mutluluğu için elverişli koşulları yarattığını kabul eder.
Büyük ütopyacıların, Marx ve Engels'in belirtmekten hoşlandıkları, yüksek değerleri olmuştur. Onlar, tam gelişme halindeki kapitalizmin eksikliklerini gördüler, tanımladılar ve haber verdiler ve kapitalizmin, kendisini sonsuz sandığı bir zamanda, onun sonunu görebildiler. İnsanın insan tarafından sömürüsünü ortadan kaldırmak istediler. İlerici bir eğitimin savunucuları olan ütopyacılar, insanlığın mutluluğunun bu dünyada olanaklı olduğu inancı ile insanlığa inandılar, güvendiler. Bu bakımdan sosyalizm tarihinde birinci sırada önemi olan bir yer tutarlar.
Marx'ın sayesinde bilim, ütopyanın yerini alır. Marx'ın sayesinde, ütopyacıların düşü, sosyalizm, gerçek olur.
III. BİLİMSEL SOSYALİZM
a) Biçimlenmesi.
Büyük ütopyacılardan daha genç olan Marx ve Engels'in yararlandıkları nesnel koşullar daha iyi idi; onların düşüncesi bir olgunluk derecesine vardığı zaman kapitalizmin çelişkileri daha açık, daha bellidir, özel1ikle proletaryanın devrimci savaşımı hızla gelişmektedir.
1825'te kapitalizmin ilk büyük iktisadi bunalımı patlak vermişti, bundan sonra bunalımlar devirli bir şekilde ortaya çıkıyorlar: düzenin geliştirdiği üretici güçler, düzenin kendisine karşı dönüyor.
Bu temel üzerinde gittikçe daha kalabalık olmak üzere büyük sanayide toplaşmış olan proletarya, daha yoğun ve daha iyi örgütlenmiş bir savaşım koyuyor ortaya. 1831'de, Lyon'da ilk işçi ayaklanması, 1838-1842, İngiltere'de, çartizm, ilk ulusal işçi hareketi en yüksek, en ateşli noktasına varıyor.
1848 Haziranı, Fransa'da, işçi sınıfının, silah elde, yaşama hakkını savunduğu barikatların, burjuvaziye karşı yükseldiğini görecektir.
Marx ve Engels, bu savaşımın yalnızca tanıkları olmadılar. Ütopyacılardan farklı olarak, aynı zamanda, devrimci militanlar oldukları için bu savaşıma kendileri de katıldılar.
Almanya'da, Fransa'da ve İngiltere'de. Marx ve Engels işçi hareketinin örgütlenmesine çalışıyorlar, 1864'te Uluslararası Emekçiler Derneğini kuruyorlar.
Onların dehasının, en büyük olanı yaratabildiği koşullar bunlardır.
b) Nitelikleri.
Marksist sosyalizmin en belirgin niteliğini, uzlaşma kabul etmez bir şekilde, kesinlikle ifade etmek gerekir.. Marksist sosyalizm, bir bilimdir.
Bilim, gerçeğin nesnel bilgisidir, gerçeği değiştirme araçlarını verir. Bilimsel sosyalizm için de böyledir.
Bilimsel sosyalizm, iki büyük buluşa dayanır."Bu iki büyük buluşu, materyalist tarih anlayışını ve artı-değer yoluyla kapitalist üretimin sırrının çözümünü, Marx'a borçluyuz. Sosyalizm, bu buluşlarla bir bilim oldu."
Biliyoruz ki, Marx, felsefenin ve doğal bilimlerin incelenmesinde bir dünya anlayışı bulmuştur, bu, diyalektik materyalizmdir - diyalektik materyalizmin toplumlara uygulanması tarihsel materyalizmi verir . Bu bakımdan Marx, incelediği gerçek durumdan, gerekli sonuçları çıkarır.Her ne kadar sosyalizm için savaşım ve onun gelişi, yeni bir ahlak ortaya çıkarırsa da, Marx, insanlara, "ahlak dersi vermez". O, toplumların incelenmesinden, kendi ruh haline bağlı olmayan, pratik vargılar çıkartan bir bilgindir.
İşte bilimsel sosyalizmin eşsiz değeri buradadır. O, ütopyalara son verir, çünkü bilimsel sosyalizmle, sosyalizm gökten yere iner.
IV. BİLİMSEL SOSYALİZMİN ROLÜ
Marksizm, -yalnızca sosyalizmin gelişi ve gelişmesi için gereken nesnel koşulların değil- aynı zamanda öznel koşulların, insanların tarihteki bilinçli eylemlerinden doğan koşulların da bilimsel olarak tanınmasını sağlar. Kapitalizmin varlığının ortaya çıkardığı ve Marx'tan bağımsız bir nesnel gerçeklik olan işçi hareketini Marx yaratmamıştır. Ama Marx, bilimsel sosyalizmle, işçi hareketine, yolunu aydınlatan ve onu yenilmez kılan pusulayı vermiştir.
Sosyalizmle işçi hareketinin kaynaşması onunla oluştu. Ezilen, ekmek kavgasının ağırlığı altında belini doğrultamayan proletaryanın, o zamanlarda, toplumsal bilimi, ekonomi politiği kendi hazırlayabilmesi için ne zamanı, ne de olanakları vardı. Bu bilim, ona, dışardan, insan düşüncesinin bilimsel sosyalizmle taçlanan en iyi kazançlarını herkesten önce benimseyip özümleyen Marx sayesinde geldi. Bilimsel sosyalizm, böylece ileri burjuva aydınlarının yapıtı oldu.