MARAŞ VE F TİPİ KATLİAMLARI(HAFIZALAR CANLI DURSUN DİYE)
Bu topraklar kana,zulme ve yok edime hiç yabancı olmadı.Yüzyıllardır hangi egemen kimlik altında olursa olsun bu topraklarda kan,gözyaşı,zulüm hiç eksik olmadı.Köklü bir devlet geleneğine ve köklü bir boyun eğiş kültürüne sahip bu topraklarda ezilenler yüzyıllardır kitlesel katliamlar,idamlar,işkenceler vs yaşadılar.Zulme başkaldıranlar karşılarında doğal olarak bu kanlı mirasın değişmiş versiyonlarını buldular.Aktörler değişmişti ama öz hep aynı olarak kaldı.
Osmanlıdan öncesi,dönemi ve sonrası bu tarz bir yapıya aşina bu topraklar… Zulmün kökleşmiş geleneğe sahip olmasına karşın mücadele geleneğinin köklü,süreğen olduğunu söylemek bir hayli güçtür.Bu anlamıyla kitlesel ya da ferdi kıyım ve katliamların kanıksandığı bir ülkedir burası.Bu anlamda kitlesel katliamlara tepki koymayı bir kenara bırakalım alkış bile tutulmuştur.Sivas’ta diri diri insanlar yakılırken bu insanlık dışı güruh sanki bir sinema filmi izlermiş gibi izlemenin yanında yapılanları olumlamışlardır.
Faşizan bir kültürel altyapıya sahip olunduğu gün gibi açıktır.Toplumsal olarak sosyolojik-psikolojik ve siyasal anlamda buna altyapı sunan bir gelenek-görenek manzumesine de sahip olunduğunun da altını çizmek gereklidir.Örneğin namus cinayetleri,kan davaları ,at-avrat-silah bakış açısı hep bu altyapının parçalarını oluşturmaktadır.Yakın geçmişte bunun onlarca,yüzlerce örneğini bulmak olanaklıdır.Bunlardan en önemlilerinden iki tanesinin yıldönümünde yazmaktayız bu makaleyi…
Birisi daha dün gibi yaşanmış olan Maraş 78 kitlesel katliamıdır.Hafızalarda diri tutulması gereken bu katliamın sorumlusu faşist devlet olmakla birlikte görünürde eli kanlı tetikçiler aracılığıyla yürütülmüştür. Bu ipi faşist devletin derinindeki güçlerin elinde olan katliamcı sürüsü , hamile kadın,yaşlı,çocuk,genç demeden onlarca insanı katletmelerinin ödüllerini her halükarda almışlardır.Kimileri milletvekili oldular,kimileri işadamı,kimileri parti liderleri vs..Faşist devlet geleneksel olarak Osmanlıdan devraldığı mirası olduğu gibi sürdürme konusunda kesinlikle her zaman ısrarcı olmuştur.Osmanlıda katliamcı paşalar nasıl ki vezir,sadrazam yapılıyor ya da sarayda yükseliyorsa,aynı sürecin cumhuriyet ile birlikte de aynen devam ettirildiğini söylemek mümkündür.Maraş bu ülkenin gördüğü ve göreceği en vahşi,en çirkin ,en insanlık dışı katliamlardan biridir.Yaklaşık beş gün süren katliama resmi devlet güçleri seyirci olmak bir yana alkışlamışlardır.Bir kontrgerilla provokasyonu olan Çiçek sinemasının bombalandığı ve bunu alevi-solcuların yaptığı yaygarası( Sivas ve Gazi katliamlarını ne kadar da andırmaktadır değil mi?) çok kısa süre içinde örgütlü salyalı,eli kanlı faşist sürüsünün devletin kolluk güçlerinin denetimi ve gözetiminde ;daha önce işaretlenmiş evlere bir bir saldırması sonucu tam bir insanlık dramı yaşanmıştır.19 Aralıktan başlayıp 25 Aralık’a kadar süren bu vahşete hemen hemen tüm toplumsal kesimler devrimci demokratlar dışında sessizlikle bakmışlardır sadece.Ve ne hikmetse bugün Alevilerin-sözüm ona solcuların taptığı ya da öldükten sonra da iyice putlaştırdıkları Ecevit hükümetin başındadır.(Her ne hikmetse Sivas ve Gazi Katliamları da sözüm ona sosyal demokratların iktidarlarında olmuştur.İlginç tesadüf değil mi?)(Yine tarihsel bilinç eksikliğinden kaynaklı olarak aslında bir çok olumsuz gelişmenin altında imzası olanlar tamda bu bizim aslan sosyal demokratlardır. Zira İMF,Dünya Bankası,Nato ya girilen ve ülkenin emperyalizmin uydusu haline getiriliş süreci tamda sosyal demokratların iktidarları dönemlerindedir.)Katliamın bilançosunun ağırlığı bugün bile her açıdan hissedilmektedir.Maraş hemen hemen Alevilerden temizlenmiştir.Maraş merkezde Alevilerin varlığı ortadan kaldırılmıştır.Alevi kesim ,1980 eylülü ile birlikte gerek avrupaya ve gerekse de ülkenin değişik illerine göç ettirilmiştir.Katliamın yapılış biçimi ve sonuçları yansıdığında vahşetin ne derece boyutlu olduğu açıkça yansıyacaktı.Göstermelik tutuklama ve göz altılarla geçiştirildi katliam.Ve hala gerçekten hesap sorulamamıştır ve sorumluları ya da gerçekte arkada duranlar açığaçıkarılmış değildir.Teorik olarak biz ve çeşitli kesimlerce bilinen gerçekler sınıf ve emekçilerin bilincine çıkarılmış değildir.
İkinci kitlesel katliam , sözüm ona yine bir başka sosyal demokrat iktidar döneminde hayata dönüş adı altında yapılan kitlesel hayata kasıt operasyonu ve katliamıdır.Açlık grevi ve ölüm oruçlarının başlama gerekçeleri biliniyor.F tipine karşı geliştirilen eylemlilikler ve sonrası süreçte yaşananlar yine Maraş ya da herhangi bir kitlesel katliamı aratmayacak vahşilikte idi.Devrimci-demokrat mahkumların özgür iradeleriyle başladıkları ölüm orucunu çeşitli hileler ile kıramayıp ve F tiplerine nakli gerçekleştiremeyince o bilindik ve tanıdık sahneler yeniden görüldü.Provokasyonlar ve de çeşitli şekillerde katliamı haklı-meşru kılma çabası artık yerini çıplak zora ve katliama bıraktı.Geride onlarca şehit devrimci-demokrat ve de yüzlerce –binlerce yaralı –sakat bırakarak.Bu kez çıplak zoru kullanan açıkça faşist devletin kendisi idi.Faşist devlet günlerce kurşunla,gazla,çıplak kuvvetle güç gösterisi yaptı.Bu vahşeti de aklamak için elbette türlü yollar ve yöntemler denendi ama netice ortada.Hala ölüm oruçları devam ediyor,insanlar ölüyor ve F tiplerinin insanlık dışılığı ve katliamcı mantığın ters yüzü olduğu hemen hemen herkesce kabul görmektedir.
Bu iki kitlesel katliam ne yazık ki,aynı tarihlere denk gelmektedir.Ve de bu faşizan kültür ve de geleneklerin ürünü olan bu katliamlar maalesef duyarlı kimi kesimler dışında unutulmuş ve de sanki hiç yaşanmamış gibi durmaktadır.Psikolojide buna yadsıma-inkar denmektedir.Kişi böyle yaparak olmamış gibi yaparak ya da davranarak yok sayarak gerçekte kendini red ve inkar etmektedir.Bunun yabancılaşma ile doğrudan ilintisi bulunmaktadır.
Bu katliamların hesabının sorulması gerekmektedir.Bu da lafla değil eylemle olanaklıdır.Bunun yolu da örgütlenmek ve mücadele etmektir.Yeni katliamların önlenmesi ancak tüm insanlığın gerçekten özgür-eşit-gönüllü birlikteliğinin sağlanması,her türden ekonomik-sosyal-kültürel sorunun ortadan kaldırılması ile olanaklıdır.Bir de hafızaların yenilenmesi ve olagelenlerin unutturulmaması kesinlikle çok önemlidir.Hafızalar diri tutulmalıdır ve her iki katliamda ve de tüm diğer katliamlarda her an akıllardaki tazeliğini korumalıdır.Basit birer anma günü olarak algılanmamalıdır bu günler.Basit birer hafıza tazeleme günü olarak değil,mücadelenin asıl amaçlarının öne çıkarıldığı günler olarak algılanmalıdır.Faşist düzen tasfiye edilip insanın insana kulluğunun ortadan kaldırılmadığı sürece bu katliam ve kıyımlarının önüne geçilemeyeceği bilinciyle devrim-özgürlük-sosyalizm mücadelesinin bayrağının daha da yukarılara taşınması hedeflenmelidir.Bu anma günleri aynı zamanda geniş yığınların faşist düzenden kopuşunun hedeflendiği eğitim ve kültür değişiminin mihenk taşları haline getirilmelidir.Faşist yığın kültürünün günlük yaşamda tasfiye edilmesi demokratik-özgür bir proleter kültürün temellerinin atıldığı ve geliştirildiği günler haline getirilmelidir.Doğal kültürel engellerin ve faşist düzenden kopuşun hızlandırıldığı günler haline gelmelidir.Maraşların,Çorumların,Sivasların,Gazile rin,zindan katliamlarının hesabı ancak böyle ve de devrim başarılarak sorulabilir.
MahmutHalilCan