SosyalistForum
|
|
| Kemalizm ve Kürd Sorunu | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Okaliptusbl Admin
Mesaj Sayısı : 101 Başarı Puanı : Rep : Ruh Hali : Yorgun Kayıt tarihi : 22/07/08
| Konu: Kemalizm ve Kürd Sorunu Salı Tem. 22, 2008 5:57 pm | |
| Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal 1920’den bu yana Türklerin atası olarak anılmaktadır. Kendisi devletin ve resmiyetin bir tür kült, figür haline gelmiş durumda. O kutsal ve dokunulmazdır.
Kemalizm ve Kürt sorunu Newzat TEDİK
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal 1920’den bu yana Türklerin atası olarak anılmaktadır. Kendisi devletin ve resmiyetin bir tür kült, figür haline gelmiş durumda. O kutsal ve dokunulmazdır. Bu yüzden ne kendisinin ve Kemalizmin oynadığı rolü ne de devletin temel aldığı ilkeleri eleştirel bir biçimde ele alan değerlendirmelere pek rastlanılmaz.
Kemalizmin özü ülkenin birliği, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı, laiklik ve cumhuriyetçi ilkeler ile ulusalcı modern bir toplum yaratmaktı. Sözüm ona halkın yararına politikalar izleme ve sınıf çelişkilerini yok sayma (inkar etme) anlamına gelen halkçılık ilkesi de Kemalizmin temel ilkelerindendir. Ancak gelinen aşamada ülkede gerçek bir ulusal birlik sağlanmadığı gibi toprak bütünlüğü de Lozan’dan bu yana TC’nin en ciddi problemi olmayı sürdürmüştür. Bağımsızlık ise büyük emperyalist güçlerle yapılan ticari ve iktisadi antlaşmalarla tam bir bağımlılığa dönüşmüştür. Kemalizm laiklik konusunda da hiçbir zaman laikliğin batıda sunulduğu şekilde tutarlı ve samimi davranmamıştır. Laiklik rejimin karakteri ve niteliği sorunu olarak, sorun olmaya devam etmiştir. Din devletin tekeline alınmıştır. Modern, çağdaş, demokratik bir toplum yerine; devlete karşı belli görevleri olan (askerlik, vergi, devletine bağlı vatandaş vb) şoven milliyetçi bir toplum yaratılmıştır.
Halkçılık ilkesinden de geriye hiçbir şey kalmadığı açıkça görülmektedir. Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk patlama yapmış deyim yerinde ise zirveleşmiştir. Şehirlerde halkın büyük çoğunluğu gecekondularda yaşamaktadır. Gecekondularda yaşayan insanların çoğu on binlerce insanın ölümü pahasına “ulusal birliği ve toprak bütünlüğünü” koruyan, uluslar arası hiçbir savaş kuralını tanımayan barbarca bir savaşın yaşandığı Türkiye’nin doğusundaki Kürdistan’dan gelen mültecilerdir. Aynı zamanda devlet mafya ve aşırı milliyetçi ölüm mangalarının çok sıkı ilişkiler içinde olduğu bu canice savaşın bir sonucu olarak ortaya çıkmış durumdadır.
Kemalizmin benimsediği ülkülerinin hiç birinde başarıya ulaşmamasının nedenini M. Kemal’in karakterinde ve TC devletini kurarken, tarihsel ve sosyal gerçekliğe aykırı davranışlarında aramak son derece yerinde ve objektif bir yaklaşım olacağı kanısındayım.
M. Kemal kurtuluş savaşının başlangıcında padişah tarafından emperyalist güçlerin Anadolu’yu işgaline karşı çıkan halk hareketini yenilgiye uğratmak üzere gönderilmişti. Ancak O, halk hareketini bastıramayacağını anlayınca; kısa bir süre sonra hareketin önderliğini ele almış ve İstanbul’daki padişaha karşı bir hükümet kurduğunu ilan etmiştir. Bunu izleyen süreçte yaklaşık üç yıl süren bir kurtuluş savaşı vermiştir. Ecnebi ve kafirlere karşı mücadelede Türklerin ve Kürdlerin kardeşliğinden söz etti. Nerdeyse komünist söylemler kullanarak işçilere ve köylülere seslendi. Köylülere toprak, işçilere haklarını verme Kürdlere otonomi sözü verdi. Sovyetlerden yardım istedi ve hiç beklemediği olumlu bir karşılık gördü. Sovyetlere çektiği bir telgrafta şu demagojiye başvurdu: “sömürgeci siyasetin vahşetinin bilinci, dünyanın yorulmadan çalışan kitlelerinin kalbine işlediği gün burjuvanın kudreti sona erecektir.” Oysa M. Kemal’in pratik politik önderliği zafere yaklaştıkça sağa doğru adım adım kaymış ve Türk burjuvazisini de bizzat kendi elleri ile yaratmıştır.
M. Kemal, sağ ya da sol kendisine muhalif olabilecek en küçük kıpırtıları bile şiddet kullanarak çok sert yöntemlerle ortadan kaldırmayı içte temel devlet politikası haline getirmiştir. 1921’in başlarında kurulmuş olan Türkiye komünist partisinin bütün önderlerini öldürttü. Askeri başarılarına paralel olarak sosyalistleri solcuları ve radikal köylü önderlerini katletti. Grevlere karşı harekete geçti ve sendikaların kurulmasına engel oldu. 1923’te cumhuriyeti ilan etti. Hükümdarlık makamı olan Osmanlı hanedan üyelerini ülkeden kovdu. Kemalist hükümetin üzerlerine sert bir biçimde yürüdüğü feodal güçler, bir zamanlar ayrıcalıklı olan ağalar ve Kürd aşiret reisleriydi. Hükümetle devletle işbirliği yapanların dışındakiler, yüz binlerce Kürd köylüsü zorla Türklerin yoğun olduğu bölgelere gönderildiler. Bu köylü Kürd kitleleri Ankara’nın acımasız zorla asimilasyon politikasına karşı birçok ayaklanmaya öncülük ettiler. Ancak bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldı ve daha büyük siyasi baskıları haklı göstermek için kullanıldı. | |
| | | Okaliptusbl Admin
Mesaj Sayısı : 101 Başarı Puanı : Rep : Ruh Hali : Yorgun Kayıt tarihi : 22/07/08
| Konu: Geri: Kemalizm ve Kürd Sorunu Salı Tem. 22, 2008 5:57 pm | |
| Birinci dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı toprakları üzerinde 24 ayrı devlet kurulmuştur. Bu süreçte resmi tarihe göre Kürdler 1803’ten 1914’e kadar 12 kez ayaklanmışlardır. Birinci dünya savaşının ardından Kürdistan ve Anadolu emperyalist devletlerin işgali altındaydı. Kürdler bu süreçte İngiliz, Fransız ve Ruslar’a karşı mücadele veriyorlardı. Dersim, Antep, Maraş ve Urfa’daki Kürd direnişleri emperyalist güçleri geri püskürtmüştü. M. Kemal Erzurum, Sivas kongrelerinde Kürdlere çeşitli vaatlerde bulunarak Kürdlerin tam desteğini aldı. Ancak işgalci güçlere karşı mücadele başarıya ulaşma yolunda belirgin hale gelince Kemalistler Kürdlerden söz etmez oldular. Fakat 1923’te toplanacak uluslar arası Lozan konferansında kurulacak devletin Kürdlerin ve Türklerin ortak devleti olacağı, İ. İnönü ‘nün her iki halkın temsilcisi olduğu konusunda Kürdlere güvenceler veriliyor, birlik beraberlik içinde olunması gerektiği sık sık tembih ediliyordu.
Lozan antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti emperyalist devletler tarafından resmen tanındı. Sınırları belirlendi, varlığı tescil edildi. Lozan’da Kürd sorunu gündeme geldiğinde Türk heyeti, böyle bir sorunun olmadığını söylüyordu. Böylelikle Kürdistan’nın kuzey parçası da TC’nin elde tutması karara bağlandı.
Osmanlı imparatorluğunda özerk beylikler halinde yaşayan Kürdler TC’nin kurulmasından sonra 1924’te yürülüğe konan anayasayla dili, kültürü ve bütün varlığı ile artık yoktu. 1925’te M. Kemal tarafından imzalanan “şark ıslahat planı” ile çarşıda, pazarda sokakta Kürdçe konuşma yasağı uygulanıyor, yasağı çiğneyenlere ağır para cezası veriliyordu. Bu planla kürdlerin varlığı inkar ediliyor, boyunlarından aşağı Türk kimliği asılarak “sen varsan böyle varsın” deniliyordu.
Bu durum karşısında Kürdler de elbette boş durmuyordu. Kürd Teali Cemyeti’nin ilanından hemen sonra kapatılmasının ardından Kürd aydınları Hizbé Azadiya Kurdistan örgütünü kurdular. Örgütün amacı bağımsız Kürdistan devletini kurmaktı. Örgütün faliyetlerinden haberdar olan M. Kemal isyan başlamadan örgütün lider kadrosunu tutuklattı. Ardından Şeyh Said önderliğinde isyan başladı ve Kürdler kısa bir sürede birçok yeri ele geçirdi. Ankara hükümeti isyan karşısında sıkı yönetim ilan etti. M. Kemal tarafından “yumuşak” bulunan Fethi Okyar hükümeti yerine İ. İnönü’nün sert faşizan hükümeti kuruldu. Hükümetin ilk icraatı “Takrir-i Sükun Kanunu”’nu çıkartmak oldu. Kanun hükümete olağanüstü yetkiler tanıyordu. Bu kanunun bir ürünü olan istiklal mahkemelerinde idam kararları hiçbir hukuki prosedür uygulanmadan ivedilikle gerçekleştiriliyordu. Ankara ve Diyarbakır adeta diktatörlük yasalarıyla yönetiliyordu.
Şeyh Said ve beraberindekiler kısa sürede yakalandı. 25 Mayıs’ta yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirildiler. Yargılanma 26 Mayıs’ta başladı. Yargılama öncesinde savcı Ahmet Süreyya Örgeevren Şeyh Said’e “Kürd Sorununa” değinmemesini sadece sorulan sorulara yanıt vermesini böylece affedileceklerini söylüyordu. Savcı isyanın nedenini ”Kürd Sorunu”’ndan koparıp “ dinsel düzen kurma ve sultanlığı ihya” olarak saptama peşindeydi. Bu nedenle başta Şeyh Said olmak üzere isyancılar ifadelerinde “Kürd Sorunu”’na neredeyse hiç değinmediler. 27 Haziran’da idam kararı açıklandı ve 29 Haziran’da Şeyh Said ve 47 arkadaşı idam edildi ve topluca gömüldüler. 1970 yılında toplu mezarların üzerine subay okulu inşa edildi. Kürdlerin 29. isyanının lideri Abdullah Öcalan’a verilen idam cezasının Şeyh Said’e verilen idam cezasının tarihine dek getirilmesi de bir tesadüf değildir. Bu Kemalizmin Kürd Sorunu’na tarihsel ve güncel bakışının temel mantığıdır. İdamlardan sonra Kürdlere yönelik katliamlar başladı. Kürdler zorunlu güç kapsamında batı illerine sürülüyor, Kürd köylerine göçmenler yerleştirilerek asimilasyona kaldığı yerden devam ediliyordu. On binlerce Kürd öldürüldü bir o kadarı da tutuklandı.
Yukarıda dile getirdiklerimizin dışında M. Kemal’in özellikle “Kürd Sorunu” ile ilgili tereddütsüz altına imza attığı ve hiçbir hukuka sığmayan, daha birçok haksız ve çelişkili tutum ve uygulamaları mevcuttur. Yalnızca bunlardan yola çıkarak, M. Kemal’in sosyal adalet, toplumcu anlayıştan uzak; milliyetçi ve tamamen iktidar hırsı ile hareket ettiğini anlamak güç değildir. Küçük burjuva sınıf kökenli ve asker karakterli M. Kemal’in siyasal sosyal alanlarda toplumcu anlayıştan uzak olması bu kişilik özelliklerinin bir sonucudur. Resmi tarihte hiçbir olayın, olgunun söylendiği, yazıldığı ve anlatıldığı gibi olmadığı bugün çok net bir şekilde ortaya çıkmış durumdadır. M. Kemal’in kurduğu Türk Tarih Kurumu ve Türk tarihçileri en garip uydurmalarını, kara çalmalarını çarpıtmalarını Kürd Halkı konusunda icat etmişlerdir. Nüfusu on milyonları bulan ve tarihin en eski halklarından olan bir halk birkaç kalem darbesiyle yok sayılmış ve son derece akıldışı temellendirmelere gidilmiştir. Evet, sonuç olarak Kemalizmin Kürd Sorunu’na yaklaşımının 85 yıllık bilançosu bu derece net ortada dururken, bu bilançoya her gün yeni veriler ekleniyorken Kemalizmin bu soruna adilane ve kardeşçe bir çözüm olabileceğini ileri sürenlerin tarih hafızalarını bir kez daha yoklamaları gerektiği kanısındayım. Bu sorunun kangrene dönüşmesine neden olan bir sistemi çözüm yolu olarak görmek, Kürdleri daha ne tür olumsuzluklarla yüz yüze bırakabileceğini iyi hesaplamak gerekir diye düşünüyorum. Bugün kendini Kemalizmin yegane temsilcisi ve bekçisi olarak gören TSK’nın “Kürd Sorunu”’na bakışı gayet nettir. TC’nin tarihi boyunca kurulan bütün hükümetlerin Kürd politikasını belirleyen tek güç TSK’dır. TSK’nın çözümü de M. Kemal’in çözümüdür yani Kürdün varlığını inkar, imha ve asimilasyonla tarihten silmektir. Fazla söze gerek yok “Tarih günümüzde biz tarihin aşlangıcında gizliyiz” öyle ise iyi düşünelim doğru kararlar verelim. | |
| | | gazoo
Mesaj Sayısı : 16 Başarı Puanı : Rep : Kayıt tarihi : 23/07/08
| Konu: Geri: Kemalizm ve Kürd Sorunu Çarş. Tem. 23, 2008 3:08 pm | |
| İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen onların bilinçleri değildir, bu maddi koşullar onların bilinçlerini belirler. Karl Marx
Ben yanmasam, Sen yanmasan, Biz yanmasak, Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Nazım Hikmet
"Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım." Turan Dursun
isyan ateşiyiz biz,, yanarız alev alev dağların doruğunda, zafer namlularında!!
En Geniş Zamanların Aynasında Görmek İstiyorum Kendimi Bir De Kendi Kucağımda Yıkanmak ( C. CAN 1981 )
Kemalizm ve Kürt Sorunu
--------------------------------------------------------------------------------
“ Bugünkü Türk ulusunun siyasal ve toplumsal birliği içinde kendilerine Kürtçülük, Çerkezlik, Lazlık ya da Boşnaklık düşüncesi aşılanmak istenmiş yurttaş ve ulusdaşlarımız vardır. Ancak, geçmişin zorbalık dönemlerinin bir sonucu olan bu yanlış adlandırmalar –düşmana alet olmuş birkaç gerici, beyinsiz dışında- ulus bireyleri üzerinde üzüntüden başka bir etki yaratamamıştır…” ATATÜRK (Vatandaş İçin Medeni Bilgiler)
Parçalanmış coğrafyalar, etnik ve dinsel kimliklere göre bölünmüş devletler emperyalizmin ve yeni dünya düzeninin amaçlarına hizmet eder. Kemalizm, “Kürt Sorunu”nun nedeni değildir. Tersine, sorunu çözecek en doğru yöntemdir. Kemalizm, ayrımcı değil birleştiricidir. Farklılıkları değil benzerlikleri öne çıkarır. Kemalizm’e göre Türkiye’de yaşayan etnik gruplar “Türk Ulusu’ nun temel unsurlarıdır. Çünkü, Anadolu Türk kültürü, Asya’dan getirilen kültür ile Anadolu kültürlerinin harmanlanmasından oluşmuştur. Anadolu’daki eski kültürler ve bugünkü kültürel renkler, bu ana kültür içinde birer öğedirler. Bu farklılıklara sahip olanlar “ tasada ve kıvançta” kendilerini Türk -Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak adı - görüyorlarsa, Ermeni, Yahudi, Rum, Laz, Kürt, Çerkez, Arap değil, Türk’türler.
Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı olan bazı insanların “ ben Kürdüm” ya da “ben Laz’ım” demeleri doğaldır. Herkesin kökenini ifade etme özgürlüğü vardır. Buradaki “ben Kürdüm” söylemi, farklı bir kökenden geldiğini anlatır. Anlaşmazlığın, karşıtlığın, ayrımcılığın gerekçesi değildir. Kürt sorunu, 1970’li yıllarda “ulusal sorun “ adı altında yoğun olarak tartışılan bir konuydu. Nitekim, bu tartışmalar bilindiği halde düşünce özgürlüğünün gereğidir, diye normal karşılanmıştır. Ancak, işin nereye varabileceği hesaplanamamıştır.(*)
Eğer kitleler ayrı bir devlet kurmak amacıyla ayaklanmışsa, işte o zaman gerçek anlamda bir ”ulusal sorun” var demektir. Bazı çeteler dışında Türkiye’de hiçbir etnisitenin, Türkiye’den ayrılma istemi olmamıştır. Zaten, birbiriyle etle tırnak gibi birleşmiş toplulukları ayırmanın olanağı da yoktur. Kürtlerin çoğunluğu batı bölgelerimizde yaşıyor ve ayrımcılığı istemiyorsa, doğuda yaşayanlardan ise ancak 13-15 yaşlarındaki çaresiz çocuklar kandırılıp dağa çıkarılmışsa, arkasında emperyalizm de olsa, hareketin temeli zayıftır. Macera bir gün biter. Halka uygulanan zor ve şiddet geride büyük acılar ve onulmaz yaralar bırakır. Yaşadığımız budur. Şunu da belirtmek gerekir ki; bugün Türk ya da Kürt, hiç bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının birbirinden daha çok hakkı ve özgürlüğü yoktur. Herhangi bir Kürt yurttaş, benden daha az özgürlüğü olduğunu söyleyemez. Kamu görevlilerinin, güvenlik görevlilerinin, parlamentonun önemli bir bölümü Kürt yurttaşlarımızdan oluşmaktadır. Başbakan, cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı olabilmektedirler. Öyleyse sorunun nedeni nedir?
Bu sorun, cumhuriyetimizin ilk yıllarında da bir tehlike haline dönüşmüştü. O zaman da emperyalist güçler bu yoksul ve bilisiz halkı temsil eden feodalleri kandırmıştı. Bu bölge ilk çağlardan bu yana doğal yapısı gereği çevresindeki uygarlık alanlarına göre hep geride kalmıştır. Buralarda az sayıda siyasi birlikler kurulmuş, bu birlikler zamanla yaşadıkları yerleri terk edip çevredeki uygarlık merkezlerine saldırarak kısa sürelerle oralara egemen olmuşlar ve zamanla o toplumların içinde erimişlerdir. Ya da tehlikeyi gören daha uygar oluşumların baskısı altında kalmışlardır. Nüfusun artması sonucundaki zorunluluktan ortaya çıkan göç olayları doğal bir devinim olarak hep sürmüştür. Bölge halkı bazen işgale uğramış, bazı dönemlerde de işgalci olmuştur. Ve diğer haklarla kaynaşmıştır. Bilinen o ki, son bin yıllık dönemde İran ve Anadolu’da kurulan devletler bölgeyi tam olarak denetim altında tutamamışlardır. Bölge feodalleri hangi taraf güçlüyse o tarafa bağlı gibi görünmüşler, fakat her fırsatta pusu, saldırı ve soygun yaparak ihaneti bir siyaset olarak benimsemişlerdir. Seçtikleri yol ve yöntem yaşadıkları coğrafyanın bir zorunluluğu gibi görünse de asıl neden, bölgenin her dönemde daha geri olan feodal yapısı ve feodal beylerin yabancı güçlerle olan ilişkilerindedir. Hızla çoğalan halkı ve marabayı hoşnut etmenin başka bir yolu da yoktur. Bu durum, her zaman bölgede hesapları olan yabancı güçler tarafından oldukça ucuz maliyetlerle değerlendirilmiştir. Bu durumu değiştirecek tek anlayışı Kemalizm ortaya koydu. Bütün Anadolu’da bir kader birliği yaratmaya çalıştı.
Ne var ki, feodal ağalar varlıklarının yok olmasına karşı durdular. Öte yandan dünya siyasal sistemi de bir yandan feodalleri, bir yandan da yetişmekte olan gençlerimizi çaldı. Bugün, emperyalizm ve onun işbirlikçilileri birçok sorunun yanında Kürt sorunu adındaki arkaik bir sorunla Türkiye’nin önünü kesmeye çalışıyor. Ve bunu yüz yıldır kullanıyor. Batı’dan üç beş kuruş, oturma ve çalışma belgesi alarak Türkiye’ye ve kendi halkına karşı eylem içinde olanlar işin bu tarafında değiller. Varsa-yoksa şu andaki konumları ve kendilerine tanınan olanaklar. Kısa bir süre sonra her şeyin değişebileceğini düşünmüyorlar. Ne yapıyoruz, neden yapıyoruz demiyorlar. Yabancılardan iltifat gördükçe ve kullanıldıkça güçlü olacaklarını düşünerek günlerini yaşıyorlar. Kendi halklarına ihanet ediyorlar. Ve adına eylem yaptıkları halkı çoluk-çocuk katletmekten çekinmiyorlar. Buna ulusal direniş diyorlar!
İşlerin yanlışlığını görmek için şunları düşünmek yeterlidir:
Adına savaşılan bir ulus yok ! Doğu Anadolu’da feodaller egemen. Halk teror eylemlerinden nefret ediyor. Anadolu, İran, Irak, Suriye’de geleceklerini, ideallerini paylaşan kitle yok. Her yerde parçalanmış gruplar birbirleriyle didişiyor. Kürt nüfusun çoğunluğu batı Anadolu’da yaşıyor. Ve Kürt halkı ayrımcılık istemiyor… Türkler, Kürtler ve bütün Anadolu insanları siyasi çapul peşinde koşarak emperyalizmin militanlığını yapanlara, kandırılmışlara izin verir mi?
Sonuç olarak; bu kirli oyun baştan kaybedileceği belli bir oyundur. Bu emperyalist oyunda rol alanlar, efendilerine yaptıkları hizmet kadar var olabilirler. Anadolu’daki kader birliği ve kardeşlik- daha nice oyun oynansa da- sonsuza değin yaşayacaktır. Yeter ki tüm halkı kucaklayan bir yönetimimiz olsun. Yeter ki birlik olalım. Emperyalizmin tetikçiliği ile yaşayan ve kahraman olduğunu sananlara izin vermeyelim !…
Bugünkü ‘Kürt Sorunu”nda KEMALİST DEVRİM yolunun terk edilmesi, dengeli bir kalkınmanın sağlanamaması ve bölgedeki feodal yapının -karşıdevrimci- iktidarlarca korunması, Batı’nın Türkiye üzerindeki amaçları için ayrılıkçı grupları desteklemeleri temel nedenlerdir. PKK’yi büyütüp besleyen, ona kucaklarını açarak olanak yaratan Batı’dır. Bunu görmemek olası değildir.
Gelelim Kemalist anlayışa: Kemalist ideoloji’ ye göre tek ulus, tek dil, tek devlet vardır. Bütün kimlikler TÜRK olarak nitelendirilmişlerdir. Türk kimliğinin kaynağı Anadolu’nun kültürel kimliğidir. Türkiye’de 17 dil , 28 farklı uygarlığın kalıtı vardır. Farklı etnik gruplar yörelerinde kültürlerini yaşatmakta, yayın yapabilmekte, dillerini konuşmaktadırlar. Resmi dil ve ulusal eğitim dili tektir. Ancak bu yolla modern ve güçlü bir ulus olarak dünyadaki yerimizi alabiliriz. Ancak bu yolla Türkiye’de yaşayan tüm insanlar erinç ve gönenç içinde olabilir. Türklerin ve Kürtlerin mutluluğu ancak tek bir güç olmakla, birlik olmakla sağlanabilir. Bütün ulusal devletler böyle kurulmuş ve böyle gelişmişlerdir. İngiltere, Fransa ve ABD’yi, Alman ve İtalyan birliklerinin kurulmasını incelersek doğruyu buluruz. Ne yazık ki Türk-Kürt ayrımı yaratmaya çalışanlar , örnek verdiğimiz emperyalist ülkelere hizmet ederken tarihin bu en basit gerçeklerini okuyup öğrenmek ve yorumlamak zahmetine katlanmazlar. Onlar için önemli olan sadece itiraz etmek, vurmak, kırmak ve bozmaktır. Çünkü, bazıları için efendilerine hizmet etmek, ortalığı karıştırmak,ünlü olmak önemlidir. ABD ve AB’nin piyonu olmuşlardır. . 1980 darbesiyle yurt dışına iş ve aş amacıyla gidenlerin sadece “ben Kürdüm” diyerek Avrupa ülkelerinde çalışma ve yaşama hakkı kazanmaları, o devletlerin bu insanları kendi amaçları için kullanmalarına yol açtı. Bu gerekçeyle iş ve aş bulan insanların bir bölümü o ülkelerin korumasındaki örgütlere de hizmet etmek gibi bir borç içine girdiler. Dışarıdan koşullandırmalarla ister istemez PKK’ye çeşitli şekillerde katkı yaptılar. Sempatizan oldular. Bazen para, bazen insan kaynağı yarattılar.. Böylece AB ülkelerinin Türkiye’ye dönük amaçlarına hizmet ettiler. AB’nin şımarık tavrının, haddini bilmez isteklerinin bir nedeni de budur.
Uzun bir tarihsel süreç boyunca kederde ve kıvançta ortak olan Türk ve Kürt kavimleri “mazlum” halklar olarak emperyalizme karşı savaşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuşlardı. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü bu birliğe ve sonra da elde edilen başarılara bir övgüdür...Sayısız uygarlığın hüküm sürdüğü, şu anda 20 dolayında dilin konuşulduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde KEMALİZM ırksal, mezhepsel, dinsel hiçbir ayrım gözetmez. Çünkü, Kemalist ulusalcılık, dünyanın en çağcıl ulusalcılığıdır.
Türkiye’de büyüyen bu etnik sorun karşısında öncelikle KEMALİST ilkelerin ne denli yaşama geçirildiğine bakılması gerekir.
Biliyoruz ki siyasi iktidarlar sadece başta kalabilmeyi düşünerek popülizmi yeğlemiş, Kemalizm’i terk etmiş, bölgedeki feodal yapıyı değiştirmek için yeterli çabayı göstermemiştir. Bölgenin kalkınması ve aydınlanması için gerekenleri yapılmamıştır. Etnik, feodal, dinsel ve coğrafi koşulların olumsuzdur. Siyasal ve toplumsal sorunların üzerine –her bölgede olduğu gibi- sert bir şekilde gidilmiş, birleştirici siyaset izlenememiştir. Bölge halkı, yüzyıllardır olumsuzluklar içerisinde yaşam savaşımı vermiş, bir o yana, bir bu yana savrulmuş, büyük devletlerin çıkarlarına alet olmuştur Ve biliyoruz ki Kürt Sorunu, emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları için azdırdıkları bir sorundur. Yoksa, Türkler ve Kürtler arasında bir sorun yoktur. Olmamıştır. Eğer böyle bir sorun olsaydı Kürt nüfusun çoğunluğu Batı Anadolu’da yaşayabilir miydi?
Uluslaşma sürecinde İtalya’nın, Almanya’nın Fransa’nın, İngiltere’nin çeşitli bölgelerinde dil ve ırk farklılıkları vardı. Ben ayrı bir dil konuşuyorum diyen her etnisite ayrı bir ulusal devlet kurabilseydi bugünkü Avrupa devletlerinin sayısı birkaç kat fazla olurdu. İngiltere dörde, Fransa ve İspanya üçe, Almaya üçe, İtalya da en azından dörde bölünürdü. Modern uluslaşma, kabilecilik, aşiretçilik, ırkçılık üzerine kurulmamıştır...
Gelelim baskılara: Türk devriminin gerçekleştirilme süreci otoriter bir yönetimi zorunlu kılmıştır. Atatürk’ün dediği gibi hiçbir devrim plebisitle yapılmaz. Kemalist Devrimin büyüklüğü düşünüldüğünde dünyanın en kansız devrimi olduğu görülür. Dünyadaki faşist diktatörlüklerle hiçbir benzerliği olmayan bu devrimci yapıyı “faşist” olarak nitelemenin, ya da “burjuva diktatörlüğü” demenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Emperyalizmle savaşan bir yönetime faşist demek, burjuvası olmayan bir topluma burjuva diktatörlüğünü yakıştırmak demagojidir. Böyle savlar iddia sahiplerinin cehaletini kanıtlar...
“Türkiye Cumhuriyeti son tahlilde emperyalisttir. Kürt ulusunu ezmiştir. Kürdistan’ı sömürgeleştirmiştir, Kurtuluş savaşı antiemperyalist değildir”, diyenler ya ülkelerini, toplumlarını, tarihlerini bilmiyorlar, ya da başka çıkarlara kulluk etmektedirler. Kemalizm’i böyle tutarsız, yalan suçlamalarla karalamaya çalışmak hem bilimsel hem de ideolojik bir yoksulluktur. Ne söylediğini bilmemektir. Güneşe kara çalmaktır. Devrime karşı bütün kalkışmaları yok etmek devrimciliğin gereğidir. Bu kalkışmalar doğuda da batıda da olmuştur. Ve aynı kararlılıkla yok edilmişlerdir.
Türk Devrimi keşke sonraki dönemlerde de -her açıdan - aynı kararlılıkla korunabilseydi.
DEVLET HER YERDE AYNI
Türk halkının çoğunluğu yoksulluktan ve bilisizlikten henüz kurtulamamıştır. Kuzey Anadolu’nun, Toros’ların çoğu köyleri de doğudaki köylerimiz kadar yoksuldur, olanaksızdır. Türkiye’deki bütün köylüler jandarmadan korkarlar. Doğu ve güneydoğu köylülerinin bu konuda -olağanüstü durumlar dışında- ayrıcalıkları yoktur. Doğuda daha çok baskı olmuşsa bunun nedeni daha çok olay ve daha çok güdümlü isyan hareketlerinin varlığıdır.
Kemalizm, bütün bu olumsuzlukları giderecek kuralları ilkeleştireren bir ideolojidir. Bu nedenle olumsuzlukların sorumluluğu Kemalizm’e yüklenemez. Hesap sorulması gerekenler halkın cehaletinden, yoksulluğundan, dinci gericilikten yararlanıp iktidarlarını sürdürenlerdir. Halkçı-Devletçi Kemalist çağdaşlaşma projesini terk edenlerdir.. Öyleyse Kürt Sorunu’nun çözümü Kemalizm’dedir. Kemalizm’e dönüştedir. Dinci gericiliğin ve etnik ayrımcılığın bitirilmesinde çözüm Kemalizm’dedir.
“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bu damarlar birbirini tanısın. Bu dediğim şey olduğu zaman başka bir alem görülecek ve bu alem dünyaya hayret verecektir.” ATATÜRK | |
| | | tamergg Admin
Mesaj Sayısı : 23 Yaş : 38 Nerden : istanbul-dersim Başarı Puanı : Rep : Kayıt tarihi : 22/07/08
| Konu: Geri: Kemalizm ve Kürd Sorunu C.tesi Tem. 26, 2008 1:50 am | |
| Türkiye sömürü ve zulüm devleti'dir. 1923'te bir ulusal kurtuluş savaşı sonucu kurulmuştur ve ancak, halka kurtuluşun hiç bir nimetini göstermemiştir, 80 yıldır bu ülkeyi zulümle yönetir. Kemalist Düşüncenin ve Türk Solu Denen Saçmalığın Yarattığı Katliamları Sunuyorum Sizlere Tarihleri ile.. Buyrun..
Mustafa Suphi'lerin katledilmesi: Kemalist yönetim, 22 Ocak 1921'de muhalifi Çerkes Ethem'i tasfiye ettikten sadece 7 gün sonra 29 Ocak'ta Türkiye Komünist Partisi önderi Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını katletmiştir. Bu katliam, muhaliflerin kanla, terörle susturulmaya çalışılacağının da ilanıdır
1924 Nasturi Katliamı: Cumhuriyet hükümetleri, kuruluştan itibaren, diğer milliyetleri yok sayma ve yok etme politikası izlemiştir. Nasturiler Hristiyan Kürtler'dir. Bir olay bahane edilerek Orduya bağlı 7. Kolordu, 12-24 Eylül 1924 arasında Nasturi bölgesinde bir katliam operasyonu düzenlemiştir. Yüzlerce Nasturi katledilirken, katledilen sayısının çok fazla olmamasının nedeni, Nasturilerin Türkiye. sınırları dışına çıkarılmış olmasıdır
Şeyh Said Ayaklanması ve katliam; 1925 yılı Şubat-Nisan ayları arasında Kürt halkı ulusal hakları için ayaklandı. Ayaklanmanın önderi Şeyh Said ve liderler asıldı. Asıl katliam önderlerin asılmasından sonra başladı. Katliamın sonuçlarına ilişkin resmi rakamlar açıklanmamıştır. Kahire'de yapılan bir araştırmaya göre; katledilen insan sayısı 15 bin 382, yakılan-yıkılan köylerin sayısı 337'dir.
Açık Terör Dönemi: Takrir-i Sükun: Şeyh Said İsyanı gerekçe gösterilerek, 4 Mart 1925'te Takrir-i Sükun Yasası çıkarıldı. Kürt ulusal ayaklanması kanla bastırıldı. Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerde idamlar, sürgünler, birbirini izledi
İstiklal Mahkemeleri" Terörü; güney ve dogu anadolu da dizginsiz bir terör uygulandı. İstiklal mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler, düzene muhalif tüm kesimleri susturmanın, sindirmenin aracı haline dönüştürüldü. Kastamonu milletvekili A. Kadir Kemal şöyle diyordu: "korkup çekinmeye lüzum yoktur. İcap ederse, bu memleketi kurtarmak için 500 bin kişiyi idam etmeli ve bundan asla çekinmemelidir." Öyle de yapıldı. İstiklal Mahkemeleri'nin kaç kişiyi astığı resmi olarak bilinmiyor. Bazı yazarlar "istiklal mahkemelerinde idam edilenlerin kurtuluş savaşında ölenlerden daha fazla olduğunu" ileri sürerler. (Ki bu sayı, hastalıklar dahil, 32 bin civarındadır.) Sadece iki yılda, Şark İstiklal Mahkemeleri 420, Ankara İstiklal Mahkemesi 240 idam cezası vermiştir.
Ağrı Katliamı: Ağrı'da 1926'da, 1927'de ve son olarak 1930'da ayaklanır halk. Ayaklanmanın ilk döneminde katledilen Kürt sayısı resmi raporlara göre 15 bin'dir. Zilan deresi cesetlerle dolar. Ağrı ayaklanmalarında katledilenlerin toplam sayısı 47 bin'dir.
1938 Dersim Katliamı: 90 bin Dersimli katledilmiştir. Laç Vadisi ve Kutu Deresi bölgesinde binlerce kadın ve çocuk öldürülmüştür. Dereler alenen kan akmıştır... Dersim katliamı, Kürt halkını imha uygulamalarının o dönem için son katliamıdır. Bu döneme kadar olan yaklaşık 17 Kürt ayaklanmasının hepsinde, halkın kanı akıtılmıştır
33 Köylü"nün katledilmesi - 1943 Temmuz: Onbinlerce yoksul köylünün öldürüldüğü katliamların yanında, 33 köylünün katledilmesi "küçük bir olay" gibi görülebilir. Ama devletin katliamcılığını göstermesi açısından büyük ve çarpıcı bir olaydı. Bir koyun kaçakçılığı olayı nedeniyle, Van'ın Özalp ilçesinde 40 köylü gözaltına alınır. 35'i soruşturma sonucunda serbest bırakılır. Ama olayın soruşturulmasını üstlenen Orgeneral Mustafa Muğlalı, bir toplantı yaparak 35 köylünün öldürülmesi kararını aldırtır. 33 kişi tekrar gözaltına alınır. 30 Temmuz'da sınır bölgesine götürülür ve öldü
YENİ SÖMÜRGE TÜRKİYE OLİGARŞİSİNİN TERÖR VE KATLİAM SUÇLARI
6-7 Eylül katliam ve yağması - 1955'in 6-7 Eylül'ünde, kontrgerilla tarafından organize edilen şovenist bir kışkırtmayla azınlıklara yönelik yağma ve katliam gerçekleştirildi. Bilanço yıllarca tam olarak bilinemedi. Ama açıklandığı kadarı bile olayların boyutunu ortaya koymaya yeterdi: İki gün süren olaylarda, 3 kişi öldürüldü, 30 kişi yaralandı. Ölü sayısının yüzü aştığı da söylendi, ama bu bilgi resmileşemedi. Bunun dışında, 73 kilise, 1 fabrika, 8 ayazma, 2 manastır, 3584'ü Rum vatandaşlara ait olmak üzere 5538 gayrı menkul yakılıp yıkıldı. 70.000 Rum yurttaş Türkiye'yi terketmek zorunda kaldı
Kanlı Pazar - 19 Şubat 1969: 6. Filo'nun ülkemize gelişini protesto etmek için 30 bin kişi Taksim'e doğru yürüyor. Oligarşinin yönlendirdiği gericilik saldırıyor: İki vatansever öldürülüyor. Yüzlerce yaralı
12 MART TERÖRÜ - 12 Mart'ta, ülkede gelişen devrimci mücadeleyi ve halkın muhalefetini bastırmak için ABD'nin onayıyla bir askeri darbe yapılmış, darbe bu topraklardaki devrimciler, aydınlar üzerinde bir "balyoz" operasyonuna dönüştürülmüştür. Şehirlerde ve kırsal alanda "insan avı"na çıkılmış, infazlar birbirini izlemiş, onbinlerce insan hapishanelere doldurulmuştur. Darbeyi yapan generaller ABD eğitimli, cuntanın kurdurduğu Erim hükümeti Amerikancı bir hükümetti
1 Mayıs 77 katliamı: İşçilerin bayramını kutlamak için İstanbul Taksim Meydanına toplanan 500 bin kişinin bulunduğu alan tarandı. 37 ölü 16 Mart katliamı: 1978'de Üniversite çıkışında öğrencilerin üzerine, kontrgerilla tarafından bombalar atıldı. 7 öğrenci öldürüldü. 10'u ağır 40 öğrenci yaralandı.
Maraş katliamı - 20-24 Aralık 1978: CIA'nın ve oligarşinin örgütleyip desteklediği faşist hareket aracılığıyla alevi halka karşı gerçekleştirilen katliamda, resmi rakamlara göre 111 kişi katledildi. 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkıldı. Çorum katliamı - 4 Temmuz 1980: Saldırı faşist hareket tarafından 30 Haziran'da başlatıldı. 4 Temmuz'da kitle katliamına dönüştü. 4 Temmuz günü 26, ondan önceki saldırılarla birlikte toplam 50 kişi öldür
Köy Yakmalar, Köy Boşaltmalar, Faili Meçhuller - 12 Eylül ve onun devamcısı olan iktidarlar, Türkiye güney ve anadoluda 12 Eylül'den itibaren büyük bir asimilasyon terörü başlattılar. 1984'te bölgede gerilla savaşının başlamasıyla, ordunun terörü, açık katliamcılığa dönüştü. Köy meydanları işkencehane oldu. Bizzat ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporuna göre 1984-2000 arasında 4 bine yakın köy yakıldı, boşaltıldı. 2 Milyon yoksul Kürt göç etmek zorunda bırakıldı. Subaylardan, itirafçılardan, ve Hizbullahçılardan oluşan kontra birlikleri, binlerce kişiyi katlettiler ve bunlar "faili meçhul" kaldı.
Sıvas katliamı - 2 Temmuz 1993: Resmi görevlilerin yol vermesiyle gericiler ve faşistler, bir otelde bulunan ilerici aydın ve sanatçıları diri diri yaktılar. 36 ölü ve 8'i ağır 24 yaralı resmi kayıtlara geçti Gazi, Ümraniye katliamı - 12-14 Mart 1995: Devletin hiç "aracısız" açıkça gerçekleştirdiği katliamlardan biridir. Yoksul gecekondu halkına ölüm mangaları tarafından saldırıldı. 18 ölü... Yüzlerce yaralı
İNFAZ KAYBETME TERÖRÜ - 1990'ların ilk yıllarından itibaren, açık terörün iki biçimde günlük bir uygulama haline dönüştürüldü. Bunlardan biri İNFAZ'lar, diğeri KAYIP'lardı. Her iki teröre ilişkin de kesin rakamlar yoktur ve belki hiç bir zaman olmayacak. Bilinen, 1990-1999 arası, şehirlerde evlerinde, işyerlerinde resmi ölüm mangaları tarafından infaz edilenlerin sayısının 1000'i aştığı, faili-meçhul cinayetlerin 10 bin'den fazla olduğu, kaybedilenlerin sayısının ise, ancak "binlerce" diye ifade edilebileceğidir. 1994-1999 yılları arasında infaz ve işkencede, gözaltında ölüm sayısı, resmi kayıtlara ulaşılabildiği kadarıyla 905'dir. Aynı dönemde, KAYIP başvurusu 850 civarındadır. Bunlar, her biri bir insan hayatının yokedilmesi demek olan rakamlardır.
"30 bin ölü"; Evet, ülkemizde 1984'te Kürt halkının başlattığı gerilla savaşı boyunca yaklaşık olarak 30 bin insan öldü. Öncelikle herkes bilmeli ki, bunların çok büyük çoğunluğu ulusal hakları için mücadele ettiğinden dolayı katledilen Kürt yurtseverleridir. 30 bin kişinin katili de, hem Kürt halkına karşı imha ve asimilasyon politikası izlemeleri hem de bizzat askeri anlamda giriştikleri katliam operasyonları nedeniyle Türkiye oligarşisi ve ona ekonomik, siyasi askeri destek verenlerdir.
Hapishanelerde 20 yıllık katliamcılık: 1980-2000 arası yirmi yılda, Türkiye hapishanelerinde çeşitli biçimlerde toplam 277 tutuklu ve hükümlü katledilmiştir. 1995'ten itibaren bu açık bir katliamcılığa dönüştürülmüştür: 1995, 96 ve 99'da Buca, Ümraniye ve Ulucanlar hapishanelerinde tutuklulara yönelik operasyonlarda 17 tutuklu katledildi. 19 Aralık 2000'de 20 hapishaneye birden düzenlenen saldırıda 28 tutuklu katledildi. Yüzlerce tutuklu ağır yaralandı.
Siz özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından, sözedemezsiniz. Siz, "terör"den şikayet edemezsiniz. İşte sizin eseriniz olan terör! ABD'nin yanında "teröre karşı savaşa katılmak" için ellerini oğuşturan Türkiye oligarşisi: Siz hangi yüzle "terörden" şikayet edip, demokrasi savunuculuğuna soyunabilirsiniz? İşte sizin terör ve katliam dosyanız!
Şimdi ,bu kadar katliamlardan sonra cumhuriyet ve kemalizm hangi halka hizmet etmistir ? Sizin türk solu diye kaleme aldıgınız nedir? Deniz gezmisi ve digerdevrimci liderleri turk solu gibi söylemler ile neden kullanıyorsunuz? Solda türk kürt ayrımı yoktur. Eğer sizler 68 solunu türk solu yaparsanız ben devrimciliğimden utanırım. Bu coğrafyada yalnızca türkler yaşamıyor, özgürlügü icin başkaldıran kürt halkına sizler vatan haini diyorsunuz. Mücadele özgürlük icin verilir gerçek devrimci ise özgürlügü icin savaşan uluslara destek verir. Onların bu taleplerine vatan hainligi ile suçlamaz. Her oluşumu kendi cephenizden kaleme almak son derece yanlıstır, devletin anlattığı Tarihleri Burda Kaleme olmak kolaydır. Devletçi Politika yapmakta bir o kadar rahattır, zalimin ellerini tutacağınıza pir sultanın gülü olun. Devrimci sol ırkları esas almaz, yazılarınızı okudukça ben devrimci olduğumdan utanmaktayım. Siz yalnızca size sunulan tarihleri ezberlemektesiniz. Devlet süper etnos olma yolunda asimileye zorladıkları halkları neden Unutuyorsunuz. Sosyalizmi Bilmeyenler ırkcılıgı esas alıp türk solu söylemine sahiptirler. Ne kadar da acı oysaki sosyalizm.. Dinsel ,Emeksel, Dilsel, Irksal, Fiziksel, Sömürünün karşında oluşan bir Güçtür. Vatan Çığlıkları atmak Halkları yok Saymak Bugün Çıkan Türk solu (Kemalist) söylemleridir. Sosyalist Devrimcilerin değil. Burada Kemalist Düşünceyi Savunan Arkadaşlara Bir Metin'di Umarım Bu Başlığıda Okuyup Savunacakları Bir şeyleri Vardır.. Teşekkürler | |
| | | turgay
Mesaj Sayısı : 3 Başarı Puanı : Rep : Kayıt tarihi : 27/07/08
| Konu: Geri: Kemalizm ve Kürd Sorunu Çarş. Tem. 30, 2008 11:59 am | |
| emeğnize sağlık,çok güzel bi yazı olmuş. | |
| | | | Kemalizm ve Kürd Sorunu | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|