Kadının köleleşmesinin köklerinin, özel mülkiyetin tarih sahnesine çıkışına kadar uzandığı biliniyor. Kadının ilk köleleşmesi eve kapatılmasıyla ve erkeğin özel mülkiyetine dönüşmesiyle sonuçlandı. Bunu dini kurallar daha da derinleştirip pekiştirdi. Bu olgu, günümüze kadar farklı biçimlerde sürdü. Evin bütün yükü ona bırakıldı. Böylece ev temizliğinden çocuk bakımına kadar bütün işler ona kaldı. Gerektiğinde erkeğin zevk aracına çevrildi, onun hizmetine sunuldu.Gerektiğinde üretime sokulup iş gücü olarak sömürüldü, niteliksiz ve ucuz iş gücü olarak ikinci yedek iş gücünü oluşturdu. Kadın vücudu, kapitalizmin doğuşuyla birlikte pazarda alınır satılır meta haline geldi. Böylece, tek bir erkeğin özel mülkü olmaktan çıkarılıp erkek cinsinin “ortak mülkiyeti”ne dönüştürüldü. Üstelik de “kadına özgürlük” söylemleriyle.
Emekçi kadının köleleşmesi sürecine onun eğitimsiz bırakılması eşlik etti. Saçı uzun aklı kısa söylemleriyle toplumsal hayatın dışına itildi. Böylece her türlü şiddete, aşağılanmalara, hor görülmelere maruz kalan kadın, sadece kendisine olan saygısını değil, kendisine olan güvenini de kaybetti. Bu köleleşme sürecinin sonucunda kadın, sadece toplumsal yaşamın bütününe ilişkin değil, kendi bireysel yaşamına ilişkin de söz ve karar hakkını yitirdi. Öyle ki, evlilik gibi insan yaşamında önemli rol oynayan bir durumda bile söz ve karar hakkı elinden alındı.
Geçtiğimiz günlerde bir üniversitenin yaptığı araştırma, yukarıdaki tespitlerimizi doğrulayan veriler sundu. Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nurselen Toygar tarafından yapılan çalışmada kadın sorununun ürkütücü boyutları ortaya çıktı. Toygar, kadınların yüzde 50.8’inin isteği dışında evlendirildiğini belirterek “kadınların şiddete boyun eğmek zorunda bırakıldığını, şiddeti uygulayan eşlerden kaçıp ailelerine sığınan kadınların polis ve aileleri tarafından zorla eşlerine geri verildiği”ni ifade etti.
Araştırma, kadınların en büyük sorununun özsaygı oluşturmakta yaşadığına dikkat çekerek Toygar, “öz saygı düzeyinin kadınlar arasında çok düşük olduğunu” belirtti. Araştırma verilerinde yine kadınların yüzde 90’ının evin reisini erkek olarak gördüklerini, yüzde 70’inin fiziksel şiddeti hakettiklerine inandıkları da ortaya çıktı.
Bu veriler bile kadın sorununun çözülmek bir yana ağırlaşarak devam ettiğini göstermektedir. Kadın sorunu, ancak kadını da özel mülkiyete dönüştüren kapitalist sistemin toplumsal bir devrim yoluyla ortadan kalkması sonucu çözülecektir.